Yoga Matı İlişkiye Sığar Mı?

Bu can sıkıntıları hiç de hayra alamet çıkmadı. Dün İ. ile tartıştık; tartışma da değildi aslında, sadece tatsız bir konuşma. İş döndü geldi yogaya. Konunun özü şu, İ. diyor ki, yoga hayattaki her şey demek değil; hayat senin günlük pratiğini yapıp yapmaman etrafında dönmüyor; dünyada milyarlarca insan var, hiç yoga yapmadan mutlu mutlu yaşıyorlar; falan.

Söylendikleri açıdan bakarsam, hepsi, bence doğru. Burada şöyle bir durum oldu, nedense, ben hakikaten uzun zamandır gösteremediğim bir istikrarlılık hırsıyla iyice ashtangaya sardım. Şimdi burada günde 4 saat (sabahları) çalışıyoruz ya; bu benim normalde yapmadığım bir şey. Normalde ben sabahları kalkar, kahvemi içer, duşumu alır, pratiğimi yapar, sonra yıkanır, bir şeyler içer ve güne başlarım. Tabii buna baştaki kahveyi, iki saat pratiği, iki duşu falan eklediğinizde, düşünürseniz, tahmin edersiniz ki, günümün resmen yaklaşık 4 saati (toplamda) sadece kendi vücudumu esnetip matın üstünde bir takım akrobasi yapabilmek için harcanıyor. E bu çok ciddi bir rakam. Yalnız yaşıyorsanız, bu hayatı sürdürebilmek kolay oluyor. Fakat yalnız değilseniz, gerçekten işler zorlaşıyor. İ. ile o Istanbul’a geldiğinde ya da ben İsrail’e gittiğimde, benim kendi kararımla, pratiği iki günde bire düşürmem şeklinde bir çözüm bulmuş, böylece onu ‘neglected’, beni de pratiğimi aksatmış hissettirmeyecek bir fikir üretmiştim. Uygulamada kusursuz işledi, güzel işledi. Fakat biz toparlanıp herkesle vedalaşıp Costa Rica yoluna düştüğümüzde ben şöyle bir moda girdim: artık birbirimizi ziyaret ettiğimiz tatilimsi günler bitti, şimdi sık yer değiştirecek olsak da bu hayatın ta kendisi, artık bu noktadan itibaren pratiğimden taviz veremem – modu.

Costa Rica’da İ. günde 5-6 saat sörf yaptığı için benim açımdan her şey rahattı. O sabah 8’de çıkıyor, ben 10 gibi pratiğe başlıyordum, o geldiğinde pratik çoktan bitmiş oluyordu. Fakat sörf bitip bizim de evde daha çok zamanımız olmaya başlayınca İ. benim günümün, elimdeyse her günümün dört saatini bu pratiğe harcamama ve pratiğimi sürdürebilmeyi takıntı haline getirmeme sinir olmaya başladı. Aslında beni takıntı halinde olduğunu düşünmüyorum; takıntıysa da o zaman biz histerik bir takıntının içindeyiz demektir, zira pratiğini sürdürmek konusunda en az benim kadar katı ve “takıntılı” olan pek çok ashtangacı arkadaşım var. Bence bu itina zaten günlük hayat ve toplum düzeni, aile, eş, sevgili, iş, anne, baba, arkadaş derken sürdürülmesi normalde çok zor olan pratiği sürdürebilmenin en önemli kuralı. Ben de sadece haftada 6 gün kuralına uymaya devam ediyordum, son 5 yıldır yaptığım gibi.

Fakat benim pratiğimi sürdürmeye olan hassasiyetim, yol, yolculuk, taşınma, iş güç halleri sebebiyle pratiğimi yapamadığımda içine girdiğim sinir bozucu, siniri bozuk, “grumpy” ruh hali onu (ve aslında beni) gerçekten yıpratmaya başladı. Dünkü tatsız konuşmamız da bütün bu sürecin bir sonucuydu.

İ. yaptığım pratiğin (1. ve 2. seriler) mazoşist olduğunu düşündüğünü, her gün kendime işkence çektirdiğimi söyledi. Üstelik seni mutlu etmiyor, dedi. Senin ruh hallerini değiştiriyor, biliyor musun, hiç farkettin mi, pratik yaptıktan sonra bitki gibi oluyorsun, numb (hissiz) oluyorsun, dedi.

Açıkçası, üzüldüm. Çünkü arkasındaki sebeplerden bağımsız olarak (ergenliğimde yaşadığım anoreksik eğilimlerim, çocukluğumda hiç atletik olmayışım, bir erkek figüründen onay alma arzum… vs. çoğaltılabilir, türetilebilir) Ashtanga Yoga’yı seviyorum. Birinci seriyi seviyorum. Özellikle geçen yıllar içinde birinci serinin bedenime olan etkilerini gördükçe serinin serileniş haline, sırasına, pozların zekasına ve zeki yerleştirilişine müthiş bir saygı besliyorum. Bedenime iyi geliyor. Nefesime iyi geliyor. Bana iyi geliyor. Ama evet, kabul ediyorum, bizim pratikte gerçekten bir süre sonra sürdürme ve ‘şimdiye dek yaptığım ilerlemeyi kaybetmemeliyim’ hırsı oluyor ve pratiği haftada 6 gün devam ettirebilmek için kendimizi ve etrafımızdakileri strese soktuğumuz durumlar da olabiliyor. Tabii bu da beni, yoganın amacı bu mu, nerede burada non-attachment, gibi sorulara getiriyor.

Ben, şayet, asana pratiği ile daha non-attached bir ilişkim olmasını isterdim. Böyle sadece sağlığını koruyabilmek için haftada 3 gün yarımşar saat yoga yapanlardan biri olmak isterdim. Ama ben öyle biri değilim; belki de gerçekten type A’im ama ben ashtanganın fiziksel zorluğunu, hızını, dinamizmini ve yoğunluğunu da seviyorum. Zor şeyler yaptıkça kendi içimde dağ zirvelerine çıkıyorum sanki ve bu his beni mutlu ediyor. Azim göstermeyi seviyorum. Yoğunluğu seviyorum. Yine de beni üzen şey İ.’nin aslında ne kastettiğini anlamam oldu. “Kendini sev; kendinle olmayı yoganı yapsan da yapmasan da sev; kendini, kendinle olan ve dünyayla olan ilişkini asana pratiğindeki fiziksel derinliğin ve yoğunluğun üzerinden kurma” dedi. Ve bu söylediklerinin hepsini yapıyorum, bunu farketmek de beni sarstı.

Üstelik dün yeni ay ve güneş tutulması oldu. Bütün bunları konuşurken bir tavuskuşu olmak ve kafamı kuma gömmek istedim. Pratik yapmayan partner ile ilişkinin zor olabileceğini tahmin edebiliyordum ama bu kadar zor olabileceğini de hiç düşünmemiştim.

Neyse, sonra biraz soluklandık. Sobaya bir iki odun attık. Bira şişesinden bir yudum aldık.

Ne diyeyim ki, her dediğinde haklı. Biraz rahatlamaya, gevşemeye, kendimi ve kendimle olan ilişkimi asana pratiğim üzerinden değerlendirmemeyi cesurca denemeye niyet ettim.

Bu doğanın içinde beni rahatsız eden, ben de kaçma hissi uyandıran şeyin ne olduğunu görebildim. Gevşemeyi kabullenemeyişim. Oysa çoğu insan bana “Ne kadar sakinsin.” der; ben de içimden hep derim ki, ben mi sakinim, siz beni bir de kendim ile beraberken görün.

Sevgi kıymetli bir şey; ilişki özveri ister. Kendi içimdeki meseleleri ilişkime yansıtmaya hakkım olmadığına kanaat getirdim. Biraz rahatlamaya, kendimi biraz akışa bırakmaya, biraz sınırlarımı esnetmeye karar verdim. Non-attachment da bir meziyet… Hiç birimizin değeri supta kurmasanamız değil. Biz insanız, eşiz, kadınız, teyzeyiz, ablayız, anneyiz. İ.’nin dediği gibi, “Hayat yogadan büyük; yoga sadece kendin için yapabileceğin yüzlerce şeyden biri, tenis de oynayabilirdin, yoga yapıyorsun, fazla büyütmeye gerek yok.”

Sevgiyle,

Su

20841933_10155313587656072_4686810513575291145_n
İ. diyor ki, “tamam, güzel, zor, bravo ama ne bu yaptığın yani marifet mi?” 😀

Yorum bırakın